YAPARSIN İZMİR..!

YAPARSIN İZMİR…!

Yine güzel bir vesile ile İzmir’e geldik.

Üyesi olduğum Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri Federasyonu TURJET’in Başkanı ve FİJET Başkan Yardımcısı Sn.Delal Atamdede tarafından İzmir’e “Altın Elma” ödülü verildi. Ödülü İzmir adına Büyükşehir Belediye Başkanı Sn.Tunç Soyer aldı.

Her İzmir’e geldiğimde şehri bir başka gözle inceleme fırsatım oluyor. Bu kez başka şehirlerden gelen göçün yorumunu yapmak isterim.  Evet, bilindiği üzere İzmir’e diğer şehirlerden akın var. Ama o göç edenler maalesef kendilerini hemen şehre uyum sağlayamıyor ve kendilerini belli ediyorlar. Nasıl mı? İyileri tenzih ederim ama trafikte kim yeşil ışık yanar yanmaz korna çalıyorsa, Restoranda garsona kim emir kipi ile sesleniyorsa, kuyrukta kim çaktırmadan yama olmayı seçiyor, kim sokakta yayalara çarpa çarpa koşar adım yürüyorsa, bankada sıra beklerken kim homurdanıyorsa; işte o İzmir dışından gelmiş diyebilirsiniz. Tabi bir de kime günaydın dedikleriniz, selam verdikleriniz size boş boş dönüp, “ne diyor bu adam?” bakışı atıyorsa, kapıyı açtığınız, arabayla yol verdiğiniz kadın dönüp de başıyla bile size bir teşekkür etmiyorsa, işte o da büyük ihtimal İzmir dışından gelmiştir. Sanırım onların, İzmir medeniyetine alışana kadar birkaç sene geçmesi gerekiyor.

İZMİR GASTRONOMİ KÖYÜ

Gelelim İzmir’e bir diğer geliş sebebimize; Başkan Sn.Tunç Soyer ile bu 4 günlük seyahatimizde 3 kez görüşme imkanı bulduk. Tüm görüşmelerimiz, ısrarcı olduğumuz İzmir Gastronomisi üzerineydi. Çünkü gazeteciydim ama turizmciydim, turizmciydim ama Gastronomi Turizmi Derneği kurucusuydum ve tabi ki Ege tencere yemekleri, otları da en sevdiklerimdendi.

Derneğimizin Başkanı Sn. Gürkan Boztepe’nin memleketi İzmir’de derneğimizin şubesi bulunmasına rağmen şehrin gastronomisinde istediğimiz seviyeye gelemedik . Bu nedenle Soyer Başkanla ilk konumuz derneğimizin projesi olan ve İzmir Foça’da, Belediyenin arazisi üzerine kurulmasını talep ettiğimiz Gastronomi Köyü idi. Altyapısını İzmir Büyükşehir belediyesinin hazırlayacağı proje, binlerce dönüm arazi üzerine kurulacak ve bu köyde Ege ve komşu iller, kendi mimarilerini gözeterek kuracakları evlerinde, mutfaklarını, tarım ürünlerini, hediyelik eşyaları, ihracat ürünlerini de yerli yabancı turistlere tanıtma imkanı bulacaklar. Turizm ve Gastronomi üniversitelerinin de katkıda bulunacağı projede, kültür ve sanata ağırlık veren büyük bir şarap markasının sponsorluğunda kurulacak kültür merkezinde Ege’li sanatçıların eserleri sergilenebilecek, misafirler gösteriler ve müzik eşliğinde ege yemeklerini tadabilecekler. Biz acentalar ise turistlerimizi bu kültür, sanat ve gastronomi köyüne yönlendirerek kazanç sağlayabileceğiz.

İZMİR FESTİVALLERİ

Soyer Başkana ikinci önerimizde ise; ne yerel halka, ne esnafa ne de İzmir’e faydası olmayan, Ot, Enginar vs gibi festivallerin haftalık pazara dönüşmesini talep ettik. Bu sayede artık kilometrelerce otobüs kuyruğu, bölgenin trafikten felç olması, yerel esnafın iş yapamaması, halkın ve turistlerin şikayetleri sona erecek. Ot, Enginar satın almak isteyen turistler her hafta kurulacak olan pazarlardan alışveriş yapabilecek. Ürünlerini satan üretici böylece malını çok daha rahat bir şekilde pazarlayacak.

Bu değerli ege ürünleri ise katma değerli olarak pazarlanabilecektir. Yani, Festivalde tanesi 7-8 TL satılan Enginar ve demeti 10 TL satılan otları Restoranda tabağı 150-200 TL pazarlama şansı var İzmir’in. Ancak, bu fırsatı gerektiği kadar kullanmıyor şehir. Yeteri kadar restoranlarının, yemeklerinin tanıtımı da yok. Aslına bakarsanız, İzmir’in bir Gastronomi rotası dahi yok. İstanbul’a sokak lezzetleri için yurtdışından Turist gelirken, İzmir sokak lezzetleri konusunda İstanbul kadar zengin olmasına rağmen böyle katma değerli, tencere yemekleri, sokak lezzetleri festivali dahi yok. Örneğin İtalya’nın güneyinde birçok bölgede ev kadınları Pazar günleri kendi yaptıkları ev yemeklerini kapılarının önünde veya belirtilen bölgelerde satarak hem bir kültür paylaşımı yapar hem de aile bütçesine katkıda bulunurlar. Yine İtalya’dan bir örnek verelim; İtalya’da yine güney şehirlerinde LOKANDA adı verilen lokantalar vardır. Bu konseptte mahalle halkı, ailesi veya komşularıyla evde yaptığı yemekleri lokanda’lara götürüp yerler. Lokanta ise müşterilerine cüzi bir kuver karşılığında hizmet vererek sadece içecek, su, meze, ekmek vs servis eder. Bu konsept, eski bir Levanten Şehri olan İzmir’e uygun bir sistemdir. Belediye bu konuda öncü olabilir.

Kısaca artık İzmir ve yörelerine sadece Fuar, Deniz, Kum, Güneş için değil yeme-içme için de turistler gelsin, şehirde daha çok harcama yapsın istiyoruz.

Küçük not; Fransa’nın Turizm gelirinin %70’i gastronomiden gelmektedir. Yani restoran ve gastronomi ürünleri, şarap, peynir vs satışından. Örneğin, bir Turist eşiyle kaldığı otelde gecelik 100 euro öderken gittiği restoranda bir tabak yemeğe 100 euro harcamaktadır. Türkiye’de ise turizm gelirinin ancak %17-18’i gastronomiden gelmektedir. İzmir’de ise bu oran %10-12’dir. Hedefimiz 2-3 sene içerisinde bunu %50’ye çıkarmaktır.

Haydi İzmir, yaparsın!