SENi SEViYOR(D)UM BABA…

Dörtdörtlük Çerkez’in evladı olarak dünyaya geldiğimdendir, babama doyasıya sarılmak kısmet olmadı bana. İçim giderdi sokakta babalarının kucağındaki bebeleri, baba-oğul, baba-kız el ele gezen çocukları görünce. Oysa, bırakın babamın elini tutmayı, bana sarılmasını, başımı okşamasını, bayramlar hariç bir öpücük dahi alamadım hayatımda. Bu nedenle bayram sabahları tüm çocuklar sevinçle uyanırken, ben yatağımdan çıkmak istemez, yorganı başıma çeker, ağlardım.

18’ime basmadan kaybettim babamı. Ağız dolusu “babam diye sarılamadan, içime çekemeden kokusunu. Kısmet tabutuna ve kefen içerisinde mezarına indirirken sarılmakmış babacığım’a. O acı anımda bile bunu düşünmüştüm. Acaba o da benim gibi düşündü mü son nefesini verirken? Evladıma hiç sarılmadım, sarılamadım dedi mi? Oysa tam bir ay önce, üniversite imtihanını kazanamadığımı duyunca, tek başına alt kattaki muayenehanesine inmiş, elinde benim sınav sonuç belgeme bakarak, hüngür hüngür ağlarken görmüştüm onu. Koşup sarılmak, “canım babam; bilseydim bu kadar üzüleceğini daha çok çalışırdım. Söz seneye kazanacağım” demek istemiş, tabi cesaret edememiştim. Bir sene sonra Türkiye 38.si olarak i.T.Ü Gemi inşaatı fakültesine girdim.  Ama artık sevinecek, benimle gurur duyacak bir babam yoktu. Nafile ve kısık bir ses ile okudum mezar taşına sınav sonuç belgemi. İlk kez, ama haykırarak söyledim onu ne kadar çok sevdiğimi. “SENi SEViYORUM BABAAAA”

Hep hayal ettim. Eğer bir gün çocuklarım olursa onlarla arkadaş olacağım. Asla el kaldırmayacağım. Uzaktan ve gözlerimle değil, sarılarak, öperek, kucaklayarak, koklayarak, konuşarak, duyarak sevgiyi alacaklar babalarından.

Hamile kaldığımız müjdesini aldığımdaki sevincimi anlatamam, hele bir kızım olacağını öğrendiğimde kendimi Allah’ıma çok daha yakın hissettim. Efsanevi baba-kız aşkına daha kızım doğmadan düştüm. Kendimi hazırlamaya başladım. İyi de, ilk ve en son 15 yıl önce yeğenimi kucağıma almıştım. O da seyirlik.

Kızımı 9 ay ben mi taşıdım, anasımı Allah bilir. Birlikte gidilen kurslar, nazlar, niyazlar, elini sıcak sudan-soğuk suya sokmamalar, bin bir güçlükle tutulan yardımcılar, leb dedi mi leblebi, kışın karpuz, yazın portakal bulmalar. Vefa’dan bozalar, illa Kanlıca’dan yoğurtlar. Şükür cezeriye akla gelmedi.

Daha ilk aydan itibaren İstanbul’da, içinde bebek sözcüğü geçen tüm kitapları satın aldık, yetmedi Amerika’dakilerine uzandık. Mobilyacılar, oyuncakçılar, malzemeciler gezildi, illa en pahalıları seçildi.

Günü çattı, saati geldi, hastabakıcı hüzünle haber verdi. “Abey, bu seferkine gız oldu ama bi dahakine irkek olur inşallah”

Nihayet kızımı elime aldım. Ama bu sefer seyirlik değil bakımlık Öyle; hadü-düdü ne de güzelmiş deyip anasına teslim etmek yok. Akıyla-bokuyla, ilk çişiyle kucağımda, yanımda ve işte karşımdasın biricik aşkım bebeğim. HOŞ GELDiN PRENSESiM

Şirketimi yeni kurmuşum. Rehberlik ise ana mesleğim, Sabah 6-7 kalk, 8-9 da turistleri otelden al, şehir turu, kapalıçarşı… Öğleden sonra şirkete koş. Akşam üstü eve gel, kızına bi sarıl, gece turu için turistlerine koş. Gece yarısı 1-2’de eve gel… Tempo budur. Ne Cumartesi var ne de Pazar. Uyumak üzere eve geldiğim 3-5 saatte kızıma doymaya çalışır, yine de her uyandığında başında ben olurdum. Altını değiştirirdim kızımın. Sütünü verirdim kızımın. Aman anası uyanmasın. Emzirmeyi 3-5 haftada kesmiştik Allahtan!. Hani memeler de sarkmasın. Zaten gün boyu bebekle uğraştığı! için çok yorgun ve sinirli. Bakıcı da yeteri kadar yardımcı olmuyor, temizlikçi de. Sabahları en taze bezi yanıma alır, prensesimin bokunu koklaya koklaya işime giderdim.

Kızıma olan ilgim zamanla annesini ve annesinin ailesini rahatsız etmeye başladı. Bu konuda kendimi suçlu hissettiğim de oldu. Ancak işin içine ailesi girip, büyüler, tütsüler, oramdan, buramdan, ceketimin yakasından, işyeri koltuğumun altından otlar, çöpler çıkmaya başlayıp,  hanut’un (dükkandan alınan komisyon) kitabını yazan bendeniz damada 1.500 USD’lik yüzüğü 5.500 USD’ye satın aldırtmaya, taksitini ödediğim evi kaynana’nın üzerine kaçırmaya, bankadaki ortak hesabımızı sıfırlamaya kadar vardırınca, bana iki don bir gömlek evi terk etmek kaldı. İlk bir-iki ay işi şaka zanneden zebani kısa sürede dişlerini fullscreen göstermeye ama biricik prensesimi göstermemeye başladı. Biliyordu bana en büyük eziyetin kızımı göstermemek olduğunu. Şaka değil, boşanmadan sonra 7 yıl boyunca kızımı ancak HACiZ ile görebildim. Tam yüz küsür kez. Bunun için yapmanız gereken işlem, haciz için borçluya yapılan işlemden daha zor. Her cuma adliyeye gidilir, ücret yatırılır. Sonra çalışan memurlara Pazar günü sizinle gelsin diye yalvarılır. Her konuda! anlaştığınız memur Pazar günü gidilip evinden alınır, adliyeye getirilir, dosya alınır. Daha sonra karakola gidilir, Polis alınır. Kızımın evine gidilir. Sağlam aldım-sağlam verdim diye teslim-tesellüm tutanağı, polis ve memur gözetiminde karşılıklı imzalanır. Sonra sırası ile polis karakola ve memur evine bırakılır. Anca bir alışveriş merkezine adım atılır. Annesinin verdiği alışveriş listesi kan-ter içerisinde bitirilir. Paket fast-food’lar arabada yenir. Çünkü; Memuru evinden, polisi karakoldan alıp 17:00’da kızını teslim etmezsen bu çocuk kaçırmaya girer ki bu konuda aleyhime açılmış davalar vardır. Sadece bunlarla mı sınırlıdır açılan davalar? Hayır…Toplam açılan 20 davanın 3-4 tanesi nafaka artırımı, diğerleri defaaten haneye tecavüz, darp, hakaret, ölümle tehdit v.s. dir. Artık teknolojiyi tanıyan hakimler, evindeki telefonunda yıllardır duran dinleme cihazındaki kayıtları bilgisayarda “cutter” programı ile manipule edip, yeni mal gibi mahkemeye sunan kadından bıktılar. Kabul etmiyorlar artık açtığı davaları.

15 yaşına kadar anne-teyze-anneanne üçgeninde yalanlarla doldu kafası prensesimin. Son 7 senedir, yani yeni evliliğim boyunca kızımı hacze gitmiyorum. Evliliğimin ilk yıllarında panikle kızımı gösteren annesi son iki senedir yine eski silahını kullanır oldu. Kızımı okulu dışında yine göremiyorum. Detaylar başka bir zamana, ama çok yakında yeni bir Bayram daha geliyor. Ve benim Prensesime sarılamayacağım, onu öpüp koklayamayacağım bir başka Bayram. Tıpkı bundan 30-35 sene önce babacığıma sarılamadığım bayramlar gibi. Kader diyorlar bunun adına.

Hala içim gider sokakta baba-kız el ele gezen çocukları görünce. Bu nedenle bayram sabahları herkes sevinçle uyanırken, ben hep aynı kabusla uyanırım. Kızım mezar taşıma haykırır..

Bayramın kutlu olsun. SENi ÇOK SEViYOR(D)UM BABA

Cem Polatoğlu