Seks Turizmi…

Tur şirketine sorun; Seks Turizmi yapıyor musunuz? Cevap: Asla, Haşa..!

Güzel. Şimdi tur şirketine bu soruyu şöyle sorun; Bayi, Promosyon gezisi düzenliyor musunuz? Evet ! Hem de kralını. . .

Senede yaklaşık 300.000 “er-kişi” bu tür geziler için yurtdışına çıkıyor.

İlaç şirketlerinden boyacılara, tutucu bilinen şirketlerden merdiven altı imalatçılara kadar yüzlerce şirket ürünlerini sattırmak için Bayi Promosyon Gezisi düzenliyor.

Ve bu geziler için yüz milyonlarca dolar harcanıyor. Dünyada da böyledir ama.

1990’larda başlayan bu furyada; SOCHi, YALTA, KiEV, MOLDOVA, MiNSK, PATTAYA, ROMANYA, DNiPROPETROVSK (buyrun okuyun) henüz daha gündemde değil iken, PRAG, BUDAPEŞTE ve hatta ROMA Promosyon gezilerine ev sahipliği yapardı.

Yıl 1991, bir Bayi Promosyon Gezisi için Roma’dayız. Anadolu’dan bayiiler turda. Bu tür gezilere rehberlik yapmak konusunda biz de henüz “civciv” sayılırız. 3 gün Roma, Pompei gezildi, müzeler tek tek turlandı. Kültürün dibine vuruldu, alışveriş faslı halloldu. Son gece, Gala yemeği ardından “her Türkün yemekten sonra aklına ilk gelen” bayilerin de aklına geldi. Öncü bir-ikisi ıkına sıkına yanaşıp; Yaa Cem gardaş, iyi yedik, içtik, gezdik de… hani diyom. . . buralarda var mıdır yani? “Via VENETO” çıktı ağzımdan. Gençliğimizde görmüştük. Geceleri bazı “pretty women”lar (özel kadınlar) bu caddede kol gezer. Yazdım kağıda, verdim adresi. . Yoo kardaş, sen götürecen bizi oraya. Biz dil, yol, yordam bilmeyiz. Rehberimiz sensin.. İyi de kardeşim bizim işimiz bu değil ki. Hele gözünün yağını yiyim, gurban olam. Gel hele bizimle. İyi dedim, hadi bu sefer öyle olsun. Grubun hesabını kapatıp çıktık iki abiyle restorandan, dışarıda, taksi bekliyoruz. Arkamda bir uğultu. Aaaa bir döneyim ki en az 60 kişi ensemde. Bu sefer ben dellendim. Kardeşler. Bu ne yaa. Fabrika ziyaretine mi gidiyoruz? Kalabalıkta 2. rehberi de gördüm. İbo, ne iş? Cevap: Abi, aynı iş. . . İyi bari, o kadar taksiyi bulamayız zaten. Kendi transfer otobüslerimizi de aldık. Rotamız “Via VENETO”  Döküldük caddede 60 kişi gecenin bir yarısı. Müşteriyi gören hatun kişiler üşüştü etrafımıza. Kime ne laf yetiştireceksin? Tüccar ya hepsi. Dediler “Toplu Alım yapalım. Hem vakitten hem nakitten kazanırız”. Tövbe yahu ama tek tek laf anlatmaktansa bu mantıklı.  Geçmiş zaman, rayiç 150 ise ağalar “50 yi kabul eden otobüse binsin” dediler. Bize de tercüme etmek kaldı. Kadınların kimisi terslenip gitti, kimisi atladı otobüse. Daha otelde başımıza bela var. Nasıl sokacağız bunları otele? Bilenler bilir, Roma’nın ortasında “Mobil Türkan” gibi dolaşacak halimiz  yok. Neyse, bindik otobüslere, çıktık yola. 5 dakika geçmedi. Arkalardan bir ses. Bu erkek lan. Upps!!? Derken bir diğeri; Aha bu da erkek çıktı ve ardından tüm otobüs. . . Bağırış çağırış, kavga, gürültü, çığlıklar. Çektik sağa otobüsü. Kadınlar (pardon adamlar-sonradan öğrendik ağırlıklı Brezilya kökenlilermiş) “paramızı almadan inmeyiz” diye tutturdular. Bizim ağalarda ise “hadi leyn bu yaştan sonra. . tööbe tööbe” durumları. Karakolluk mu olacağız elin Roma’sında. Sonuç mu? Acı.

Ama artık yukarıda saydığım yeni ve kolay destinasyonlar var. Bayi, promosyon gruplarının profilleri bile değişti. Bayiler tura dahil olan Şehir gezisini dahi yapmak istemiyorlar. Bir an önce “iş”lerine bakmak istiyorlar. Gidilen ülkenin sadece Havaalanı, Otelin restoranı ve odası görülecek yerler arasında. Yarı vaktiniz pazarlıklar ve aracı-buluculuklarla diğer yarısı anlaşmazlıkların çözümü ile geçer. Beraber olduğu kadınlar başka kimseyle beraber olmasın diye parasını verip 3 gün kadını odaya kapatanlara mı rastlarsın, „seferiyiz, bize yazmaz“ diyenlere mi? Gerçi Türk gruplar gidegele bu ülkelerdeki özel kadınlar Türkçe öğrendiler ya. Yine de en komik durum bazen tercümanlık yapmanızı istediklerinde ortaya çıkar. Karılarına söyle(ye)medikleri en romantik cümleleri elin fahişesine tercüme etmenizi isterler. Bahşiş niyetine rehbere “kadın” yolladıkları bile olur. (yan masadan Necati Bey gönderdiler!!!). Bunun bahtsız bir örneği yine ilk defa gittiğim MOLDOVA turumda yaşandı. Türkiye’deki en büyük tek taş pırlanta yüzüğü serçe parmağında taşımaktan gurur duyan bir bayi, beni daha gidiş uçağında kanka belledi. Henüz ilk akşam yemeğinde  „hediyesini“ yolladı. O sıralar taze evli olan bendeniz hediyeyi reddedince bu sefer bir başkasını yolladı. Tabi diğer akşamlar da. (hediyeyi reddetmenin yanlış anlaşılmasından da korkuyorum ayrı. . )

3. gecenin sonunda dönüş uçağı sabah saat 08:00. Otel „NATIONAL“ ise havaalanına çok yakın. Bu nedenle uyandırma sabah 06:00’da. Ancak o zamanlarda bu otelde, odalarda telefon yok. Kat görevlisi güm-güm kapıyı vurur, uyanamadın çat-kapı içeri girer ve müşteriyi uyandırırdı.

IT ‘S SEX TIME

Ben her gece olduğu gibi sabaha kadar „Kapı Trafiği“ni yönettim. Kapı Trafiği = Single (Tek) kalınan oteldeki malum DBL (iki kişi) farkının resepsiyonda yarattığı tatsızlıkları önlemek. Yarı baygın vaziyette sabaha karşı kafamı yastığa koydum. Birinin ayaklarımı dürtmesiyle korku ve panikle uyandım. Karşımda 2 metre boyunda, bir o kadar da eninde izbandut gibi bir kadın. Bana “IT’S SEX TIME.  SEX SEX“ deyip duruyor. Eliyle de „kalk kalk“ işareti yapıyor. Ben uyku sersemliği ile  NOOOOOOO! PLEASE NOOOOO! diye haykırarak yorganı yarı çıplak vücuduma sardım. Kaçıp kendimi banyoya attım ve kapıyı kilitledim. Dedim herhalde bizim „ağa“ güzel kadınları reddedince beni fantezi arıyor zannetti. Ama bu teyze evire çevire döver beni. Neyse; Kadının gitmesiyle birlikte giyinip aşağıya indim. Sonradan öğrendim ki meğer gelen kadın „bizim ağa“nın yolladığı hediye kadın değil, uyandırmak için gelen kat görevlisiymiş ve bana sadece „IT’S SIX. TIME IS SIX O’CLOCK SIX“ falan demek istemiş“

YEŞiL TAKSi

Yine 90’ların başları. Şirketinin patronları da gezideler. Bayilerle yüz-göz olmak istemediler. Cem, dediler, akşam herkes dağılsın, sen bizi ayrı bir yere götür. Eyvallah. Çıktık otelden, 3 kişiyiz. Taksi yok. Yürüyelim dedik, yolda bir taksiye rastlarız belki. Rastladık ama arkası açık, haki renk bir Jeep’e. Asker yani. Henüz kapalı sistemden tam çıkmamışlar. Asker demek tanrı demek. İterek dayadılar bizi arabaya. Kafamızda silahlar. Pasaportları çıkardık. Anlamıyoruz ne diyorlar. Kendimizce anlatıyoruz. Biz looking taxi, go go Disko. . Dans, dans. . cık. İngilizce bileni yok. Aldılar bizi arabanın arkasına. Eller tetikte. Gidiyoruz meçhule. Girdik bir ormana. Eyvah.!. Durum kötü. Maaşın 10-15 dolar olduğu memlekette cepteki yüzlükler bir servet ama daha hayatımızın baharında ormanda kurda kuşa cesedimizi yedirtmek istemiyoruz. Cüzdanı uzatıyoruz. Askerde tık yok. Bitmedi yol. Bari bir mezarımız olsaydı. Patronlar başladı ağlamaya. Meğer ne çok severlermiş eşlerini… Eh yalan yok. Bende koyuverdim gitti. Belki 15 dakikalık yol ama bebekliğimi bile anımsadım. O ne? ileride bir ışık.  Hatta  müzik sesi.  Gittikçe yaklaşıyoruz sese ve ışığa. Disco’ya 50 metre kala durduk. Namlunun ucuyla işaret etti asker. İnin aşağı. Komutan da indi ve ilk İngilizce kelimeyi duyduk ağzından. „Money“.  Allaaahh. Öpiim!. Al şu 20 doları. Çok sevindi. Bi 20’lik daha çıkardım. Elimde tutarak. Saatimin 2 saat sonra geleceği yeri gösterdim. „Come here. After 2 hours. This is yours“ (iki saat sonra gel, bu yirmilikte senin) diyerek elimdeki diğer yirmiliği işaret ettim. Koşarak girdik diskoya.  Ama sevgili patronlar yeşil renkli açık hava taksisinden pek hoşlanmadıkları için bir saat sonra normal bir taksi ile otelimize döndük.

DiLiMi KULLANACAĞIM

Sochi, Yalta, Moldova, Moskova, Kiev, Minsk “eğitim !” turlarımız arttı. Rusca bilen eleman lazım. Rus Filolojisini yeni bitirmiş bir kızcağızı işe aldık. Ama ikide bir gelip soruyor; Bu grupla ben gidebilir miyim? – Yok kızım- Olmaz!. . 2 Gün sonra tekrar soruyor

– “N’olur bu gruba ben rehber çıkabilir miyim? Hayır. . Tekrar-Tekrar ve Tekrar. . “Ya N’olur yaaa, Bu kez ben gideyim Cem bey, N’olur”

+ Ya, Kızım N’apcan sen orda onca erkeğin arasında?

– Dilimi kullanacağım. !

+ !!!

SEKS BORSASI

Borsa deyince aklınıza ne gelir? IMKB, NASDAQ, Dow Jones? Ya da Tahıl, Altın borsası falan mı? Ama bu işin de bir borsası vardır. Bu tip yerlerdeki oteller genelde 300 hatta 500 odalıdır. “Taze kuvvetler” otele girdiğinde borsa 100’lüklerle açılır. 2.günden itibaren arz-talep dengesi değişir. 50’lik hatta 3.gün 20 dolarlık banknotlar alış-veriş için kafidir. Yeter ki bu arada başka bir bayi grubu gelmesin otele. Derhal borsa 100’lüklere döner. Peki ya aleni olarak ne yapıldığı belli olan bu yerlere gidenlerin hanımları “olaya” taş koymuyorlar mı? Eğer bilirlerse evet. Ancak, demokraside çareler tükenmez. Ağırlık Rus vizesi ile gidilen bu yerlere seyahat acenteleri feyk (sahte) “ağır kültürel program” hazırlar ve her bayiye dosya içinde yollar. Program şöyledir. 1.gün kapsamlı bir şehir turu, 2. gün “X” müzesi gezisi, 3. gün sabahtan-akşama “seminer” ve 4.gün dönüş.

Bi BiZ KAYAMADIK !

Bazen de münferit olarak bu tür turlara katılmak isteyip de rotayı şaşıranlar karşımıza çıkmıyor değil. Hiç unutmam. Kış ayları ve Bayram. Romanya’da Poiana Braşov kayak merkezine tur yapıyoruz. Kayakçıların çok iyi bildiği, bölgenin o zamanki en büyük, en iyi otelini kapatmışız. İsmi “Ciucaş” okunuşu “Çukaş”. Neyse; Gazete ilanı pahalı, yer kısıtlı. İlanı aynen şöyle hazırladık: KAYAK – ROMANYA – P. BRAŞOV – ÇUKAŞ OTELİ altına da not ekledik “bilen bilir…” üç noktası da var hani. Fiyat iyi. 3 uçak doldurduk. 1. , 2. gece geçti, 3. gece akşam yemeğinde Rehberimiz beni arkadaki masalardan birinden çağırdıklarını söyledi. Gittim. 8-10 kişilik bir erkek grubu. Buyurun? :

  • Gurban; Sen bu şirketin sahibi misin? ”
  • Evet.
  • Bah şincik, biz kaç gündür buradayız, hala bi tık yok”
  • Nassı yani?
  • E ilanda demişsin işte Romanya, Şov, Ç. . küş oteli altına da yazmışsın “bilen bilir. . . ” diyerekten. Daha ne ossun oğlum?
  • E abisi ama bu bir Kayak Turu.
  • E biz ne dedik.  Kayak-Mayak hak getire. Bi biz kayamadık şuracıkta…