Hoş geldin Pelinsu, güle güle ve elveda…

Küseceğini de bilsem sana bu mektubu yazmak istedim. Çünkü bu gidişle senin doğruları anlaman yıllar alacak ve seneler sonra dahi sen hala; “beni neden mahkemede konuşturdun” diyeceksin.

Ben ise, seninle geçmişin muhasebesini yapmadıkça, senin tek taraflı duyumlar ve önyargılarına mahkum kalmaya devam edeceğim.

Beni asla dinlemeye niyetin olmadığına göre tek çarem sana anlatamadıklarımı bir  mektupla anlatmak. Bu mektuptan sonra istersen senin aklına gelen ne soru işareti varsa bana sorabilirsin. Ben her şeye hazırlıklıyım. Ancak yanlış anlaşılmaktansa senin  tarafından gerçeklerin bilinmesini istiyorum. Gerisini sen bilirsin.

Başlayalım;

Baştan sona değil sondan başa gideceğim. Leiden’de bana neden ve kimden duyduysan durup dururken “sen mutsuzsun” dedin. Sanırım Psikoloji’deki “önce sen saldır” komutundan geliyor bu atak. Allah Allah, nereden çıktı bu bilmiyorum ama çok şükür ben çok mutluyum kızım. İşimden, gücümden, mesleğimden, ortamımdan mutluyum Allaha şükür. Yoksa işimden memnun olmasam 40 senelerdir bu mesleği yapar mıydım? İhtiyacım mı var buna, muhtaç mıyım?

Allah’a şükür hayatta her istediğimi elde ettim. Akıllarını, huylarını kimden aldılar, alıyorlar bilemem ama zekalarını benden aldığını düşündüğüm 2 çocuğum var. Güzel kariyerler, 6 dil bilen, yurtiçi yurtdışı iyi okullarda okumuş, iyi bir soyadına sahip, başarılı iş hayatı olan, Türkiye’de hatta dünyada sayılan, kimsenin hakkını yememiş, aleyhine hiç bir Allah’ın kulunun arkasından konuşmadığı, konuşamayacağı, mesleğinde bilinen, tanınan biriyim. 40 senelik mesleğimde, 100 küsur ülkede gerçek arkadaşlarım var,  40 senelik dostluklarım var. Yine Türkiye’de 40 senelik iş arkadaşlarım, müşterilerim, meslektaşlarım, bankacılarım var. Yalanla, dolanla, hileyle işi olanın böyle çevresi olmaz, olamaz. Bizim işimizde yalan, hile, desise “Tek Kullanımlıktır” Özel hayatta da öyle. Biz böyle öğrendik babamızdan.

Benim aklımdaki konulara gelelim;

– Berjer Koltuk

İçime oturan ve senin bana birkaç kez anlattığın Berjer koltukta geçen bir hikayen var; Hani sen 1,5 yaşındayken başına gelen! Sen, bir gece yarısı kırmızı berjer koltukta, elinde şeffaf! bir kiraz kasesi ile otururken, ben sarhoş olarak eve gelmişim!!!. Annen bana “nerede kaldın kocacığım” demiş. Ben de “sana ne be kadın” diyerek girişmişim… 1,5 yaşındasın ve olanları dün gibi hatırlıyorsun..!, Üstelik saat gecenin yarısı ve sen uyanıksın..! Detaylara bak!. Kırmızı berjer koltuk, Şeffaf kiraz kasesi vs. Psikolojide bir şeyin beyne sokulması için yapılan bu tür detaylamaya ne derler sen daha iyi bilirsin. Bence, bu hikayeyi senin beynine sokan kişi gerçekten çok tehlikeli, çok kötü biri.

– Mahkemede senin şahit gösterilmen olayı;

Sana bunu Zeynep’le ben, daha mahkeme açmadan defalarca anlattık. Ben, 200’e yakın kez seni “HACZ ETMEK” zorunda kaldım. Bana annen 16 tane saçma sapan davalar açtı. Mesela biri; seni anneden izin alarak bir hafta sonu maça götürdüm. Maç zaten akşam 9’da bitiyor, ama annen geç geldi diye zabıt tutturup “çocuk kaçırmaktan” beni mahkemeye verdi. Mesela, bir başka gün seni almaya 5 dakika geç geldim. Vakit geçti diye annen seni bana vermedi. Hastasın dediği için defalarca kapıdan döndüm. Yine böyle bir gün içeriden “Baba” diye bağırdın, bende kızımı bir göreyim diye ısrar ettim. Kapıdan gitmedim diye bana “Haneye tecavüz” davası açtı  Yine bir başka olay; kız kardeşinin kocasını olan zibidiyi üstüme saldı. Tabi zibidi dayağı yedi oturdu. O zibidi, karısını boşadıktan sonra Marmaris’ten defalarca telefon açıp benden özür diledi. Beni defalarca yerleştiği Marmaris’ten aradı, onlarca kez özür diledi ve dedi ki “bütün hayatları senin üzerine tuzak hazırlamakla geçiyor, konuştukları on cümlenin dokuzu sensin. Her gün iki kız kardeş ve anneanne beraber olup sana ne kötülük yapabileceklerini konuşuyorlar

Bir başka dava da, yine sözlü bir tartışma sonrası kendi yüzünü morartıp, darp davası açması. Bir diğeri; Telefondaki atışmalarımızı, o güne kadar Türkiye’de bilinmeyen ama kendi çalıştığı şirketi KOMİLİ  (o günkü Apple distribütörü) ürünü “cutter” programı ile kesip biçip önce hakaret, sonra ölümle tehdit davası açtı. Toplam 16 adet dava açtı.

 

Nafaka davaları hariç açtığı TÜM DAVALARI KAYBETTİ.

Nafaka artırım davaları hariç, çünkü nafaka artırımı için resmi olarak dava açmak zorundaydı. Senelik enflasyon artırımını hiçbir zaman kabul etmedi. Belki bu konuda haklıydı. Ben de bu nedenle bir kez bile bu nafaka artırım davalarına itiraz etmedim. (*1 tanesi hariç) İstediği daha doğrusu hakimin takdir ettiği en yüksek rakamları hep geçmişin faizi ile birlikte ödedim. Bunlardan birinde, 80 bin dolara yakın parayı ödediğimin haftası kendisine SIFIR ARABA ALMASI elbet tesadüf olamazdı.

Nafakaların bir çoğunu tam zamanında, hatta 6 aylık periyotlarla önceden ödedim. Ona mı tenezzül edecektim. Ancak o hep 6 aylık periyodların ertesi günü ihtiyati haciz göndermeyi yeğledi. Üstelik kızımdan benim Türkiye’de olmadığım zamanları öğrenerek, özellikle o dönemlerde yolladı hacizleri.

Şeytanın aklına gelmez.

Bitmedi, bir kez de tarihe geçecek olan şu oyunu yaptı; İcra dairesine gidip memurun birine “eski eşim 2 senedir para ödemiyor. Faizi ile birlikte ne kadar ödemesi lazım bana yazılı verir misiniz” deyip hesabı almış. ör, ayda 2000 TL den 2 senede 48,000 TL. Ama ödemeseydim faizi ile 70.000 TL ödeyeceğimi gösteren belgeyi alıyor. Sonra benim gerçekten ödediğim 48.000 TL den 70.000 TL’yı düşüp aradaki fark için haciz yolluyor. Tabi bu ahlaksızca hareketi yüzünden o davayı da kaybetti. İstesem karşı dava açardım. Ama bunu da yapmadım. Kızımı her hafta polis ve savcılık kararıyla alırken evde bulamadığım çok oldu. Özellikle yaz dönemi. Cezası ne biliyor musunuz? HAPİS. Ama 1 kere bile buna tenezzül etmedim. Annesi tersi olsa çoktan bana bunu uygulardı.

 

Mahkemede Şahit gösterilme…

Ve işte artık tüm bu alicengiz oyunlarından, iftiralardan, mahkemelerden, kızımın yüzünü görememenin verdiği yorgunluktan bıktığım için “velayet davası açmak zorunda kaldım” Kızımın velayeti bende olsun, ne zaman ve nerede olmak istiyorsa kızım orada kendi hür iradesi ile olsun. Neden yıllardır çocuğum bana gösterilmedi, bitsin artık istedim. *

Hukukta velayeti geri almanın tek bir kuralı var; O da annenin çocuğun gelişimini kötü etkileyecek davranışlarda bulunması. O dönemde de annenin bir erkek arkadaşı vardı. Yanılmıyorsam Zafer miydi neydi adı. Kızımın ve komşularının ifadesine göre eve çok sık girip çıkıyordu. Avukatım bu noktadan hareket edelim dedi. Ve biz davayı açmadan önce sana, ben ve Zeynep bunu defalarca anlattık. Senin olurunu aldık. Ama tek bir şeyi ne ben, ne Zeynep, ne avukatım ne de insanlık vicdanı hesap edemedik, anlamadık da; “Annenin seni şahit göstermesini” . Hangi anne vicdanı bunu yapardı bu dünyada…? Ama o yaptı. 9,5 yaşındaki öz kızını mahkemeye şahit yazdırdı. Zaten o gün davadan çekildim ben. Ancak mahkeme görülmeden davayı kapatmak mümkün değildi. Mahkemeden çekilmemize rağmen o anne seni mahkemeye çıkarttı. Bitti orada her şey.

Keşke o davayı kazansaydım da bizimle yaşasaydın Pelinsu. Çok daha mutlu bir çocukluk yaşar, dünyayı gezer, çok güzel bir çevren olur, iyi bir aile yanında yetişirdin. .

Seni senin evinden kovan adamı koruyan anne!!!

– Annen 50 küsur yaşında evleniyor. Güzel. Ancak onlar, bu evlilikte, imkanları varken yeni bir eve taşınmaktansa, 20 yıllık kurulu bir düzenin üzerine evliliklerini inşa etmek istiyorlar. Benim alın terimle aldığım, senin büyüdüğün, yetiştiğin eve yerleşmek istiyorlar. Sen buna itiraz edince elin adamı senin üstüne yürüyor ve DEFOL! diyerek seni babanın evinden kovuyor.  Ve o anne! buna sessiz kalıp adamın yanında yer alıyor.  Sonuçta, onun dediğini yapıp o anne seni, senin evinden kovuyor.  Böyle bir şeyi Türk filminde görsem inandırıcı olmazdı.

Evimi çaldı evimi.

Şu anda yeni kocası ile oturduğu evi ben aldım ben. Normalde evin ödemeleri için ayda 35 bin lira ödemem gerekirken bana 1,5 sene 80 bin lira ödettiler. Ayrıca, hem onun hem kız kardeşinin oturduğu evlerin içlerini de bana yaptırdılar. İçinden çıkan mutfak banyo vs malzemelerini de babalarının Bodrum’da yaptırdıkları ikiz villaları döşediler. Hani annen sana anlatmış ya ben evin bir kısım parasını ben ödedim diye, O para, yani boşandıktan sonra bana geri ödediği 12.500 mark, 2 evin içi için sadece mobilyacıya ödediğim paranın karşılığıdır. O paraya ev değil 2. el araba bile alamazsın. Bulabilirsen ve o marangoz sağ ise ona sorabilirsin annenin bu üçkağıdını. O da sana bizim Bankacı Ercan gibi doğruları anlatacaktır. Önemli Not: Bu iki evden çıkan malzemeleri de bodrumdaki evler için kullandılar.

Bankacı Ercan Olayı;

O zamanlar şirketim Prontotour. internet bankacılığı yok. Yurtdışında olduğum sürelerde acil ödemelerimi yapabilmek için annene ortak hesap açıp yetki verdim. Boşandığımızda o yetkiyi kaldırmak için annene randevu istediğimde hangi banka diye sordu. Daha sonra annen benimle gitmeyeceğini söyledi. Ben de muhasebecimle yolladım. Ama tam bankanın önüne geldiklerinde “A kimliğimi unuttum” demiş. Aynı gün bankaya dönen eski karım bankadaki tüm hesabımı boşaltmış. Şahidi Banka müdürü ERCAN KOROÇ idi. Yurtdışında okurken kendisine para çekmesi için yolladığım Ercan bey kızıma bunu söylemiş. Kızım da şok ile bana geldi doğru mu diye…

Sana ev alacaktım;

Hatırlıyor musun, sana ev alacaktım. Rezidans dairesi, eski nüfus kağıdının fotokopisi vardı ben de, Onun TC’sini vererek ön hazırlığını yaptım. Alım satım için sana sürpriz olsun diye evin ödenmesi gereken harçlarını da yatırdım. Geriye bir tek senin gelip imza atman kaldı. Bunu sana söylediğimde sen büyük ihtimalle annenden öğrendiğin üzere bana ne dedin hatırla; “evin borcu, harcı mı var, neden bana ev alıyorsun, bunda bir bit yeniği var” dedin. Bunu düşünmek bile kötülüktür.

Kızımı Sigortaladım. Vardır bir çıkarı demiş. 

Ben seni 10 yaşından beri sigortaladım. Bu kötü düşüncenin benzerini annen ben seni sigortaladığım için söylemişti. Sen Vodafon’a girdiğinde burada sigortalı olduğun görülünce annen şirketi aramış, Asuman hanıma telefon açıp hakaretler yağdırmış; “o üçkağıtçı (ben oluyorum) kızımın üzerinden rant elde ediyor vergi kaçırıyor İhbar edeceğim” diye. İşte annen bu…

Ben sana nafaka ödedim, Annen yurtdışı gezilere gitti, kendine sıfır araba aldı. 

Hala kafanda nafaka ödememek için lafı var. Allah’a şükür hep iyi kazandım senin üç kuruş nafakana mı kaldım. Kim bilir kaç defa sana bu söylenmiş ki beynin yıkanmış. YKM sahibi Ebru Şallı’ya 1.700 TL öderken ben o sene sana ayda 2.000 TL Nafaka ödedim. Ama anne ne yaptı o paralarla? Mahkeme sonunda faizi ile beraber toplu olarak aldığı para ile kendine sıfır araba aldı, yurtdışı turlar yaptı. Kendi maaşı ile mi?. İşte Anne..!

Bak eskisinin binde birini kazanıyorum ama sana yurtdışı okul masrafların için iki buçuk senede 140.000 euro’dan fazla  ödedim. Peki, Annen sana ne verdi? Seni büyüdüğün kendi evinden attı, babanın evinden. Okulunu, tüm diğer masraflarını senelerce ben fazlasıyla ödedim. O yedi nafakaları.

4-5 yaşından beri her buluşmada 18’ime gelince soyadımı değiştireceğim diyordun. Kendi kendine mi bunu düşündün? Hayır. O kötü kadın öğretti. Değiştirsene artık KALASOĞLU diye. Evlendin artık. Hala her yerde Polatoğlu’sun.

Benim yanımda ve ailemin, halalarının, Fikret abimin yanında çok mutluydun. Ne zaman annen arasa birden değişirdin. Ağlamaya başlardın.

Çok güzel 40 senelik arkadaşlarım var. 30 senelik mesai arkadaşlarım var. Akrabalarım var. Ya annenin? Annenin hala kimsesi yok!. Tüm akrabalarınızla küssünüz, çünkü ailece herkesi dolandırdılar. Kardeşlerini, amcalarını vs. Kimsecikleri yok zavallıların.

Sen bana karşı bile mahkeme açtın, ya da annen açtırdı. Nafaka artırım. Sanki ben artırmayacağım. Bunu da unutmadım unutmayacağım. Babasına mahkeme açan ilk çocuk sensin bu dünyada.

Annen seninle her buluşmamızda eline, kendi ananenin bile ihtiyaçlarını alışveriş listesine sıkıştırırdı. Hatırlıyor musun?

İntiharı denediğini bilmiyordum, buna kim neden olduysa Allah onun belasını versin.

Eskiden kendini ona muhtaç hissediyordun. Artık değilsin, bence kendini kurtarmanın zamanı geldi demiştim ama sen buna cesaret edemedin. Bu kötü, hırsız, yalancı, intikam için kızının hayatını zehir eden kadından  kurtulamadın.

Masası küçük diye kendisine şirket açtım. Türkiye’deki en büyük masayı aldım. 

Geçmiş zaman, Çalıştığı şirkette (KOMİLİ) masası küçük diye mutsuz oldu ve ona bir emlak şirketi açmamı istedi. Emlak şirketi açtım, ilk iş olarak çok ama çok büyük bir masa aldı. Yanına verdiğim eleman Ebru hala burada, o günlere şahit.  Kira yok, stopaj yok, muhasebe parası yok, ilanını ben çıkıyorum, elemanını, sigortasını, elektriğini suyunu ben ödüyorum,  eşyasını ben alıyorum. Annen kaç para kazandıysa cebine atıyor. Güzel işmiş.

Benim sana kırgınlığım var mı? Var.

Örneğin; 3 kez ağır ameliyat oldum 3 küsur ay hastanede yattım. En büyük ameliyata girmeden önce, bir kez olsun seni görmek istedim. Dayı oğlum aile büyüğümüz Fikret ağabeyimle sana haber yollattım, ama gelmedin. Affedemedim seni.

Örneğin; 18 yaşına gelince bana hesap sormanı bekledim. Ancak sen bırak hesap sormayı, beni aramadın bile

Ayrılma aşamasında fark ettim ki, büyücü gibi annen benim her yerime, arabanın işyerinin her gizli bölmesinden büyüler koymuş. O zamanlar sen bize gelirken annen kendisinde de aynısı olan bir bilezik takardı sana ve sen bizdeyken telefon açıp, dokun bak bileziğe, beni hissedeceksin derdi. Özleyince dokun falan. Hey yarabbim hey…

Yine bir nafaka artırım davasında çok büyük bir rakam talep etmişti. Ben de kabul ettim. Geriye dönük olarak da sayıldığı için faizi ile birlikte aşağı yukarı 70.000 $’a yakın para vermiştim. En son açılan davadan o güne kadar olan vade farkını da alıyorlar. Annen o paraların hiçbiri sana vermedi bilesin. Ama arabasını yeniledi.

Ben seni görmek için 4 günlüğüne Hollanda’ya geldim. Önceden haber de verdim. İtalya’dan Türkiye uçağımın dönüşünü yakıp yeni bir Venedik-Amsterdam / Amsterdam-İstanbul biletleri aldım. Otel aldım, araba kiraladım. Neyse, Senin dersin var biliyorum ama benim de işim var onu da sen biliyorsun.

İlk gün işim var, dersim var diyerek görüşmek istemedin. Anladım. Ertesi gün de görüşmek istemedin dersim var diyerek. Kapattım ama sonra dedim ki, yahu işimi bırakıp dünyanın yolunu yapmışım, otel araba tutmuşum, bu kızın hiç mi yemek, kahve molası yok. Tekrar aradım, ırar ettim görüşmek için. Zoraki kabul ettin. O da bir semineri takip etmen için seni başka bir kasabaya götürmem kaydıyla.  Karşılaştığımız da merhaba bile demedin. Evine geldim, parasını benim ödediğim evine sokmadın. Hatta nasıl girdin izinsiz bu apartmana deyip kızdın bile. Neyse, Arabanın diğer tarafına geçip bindin. Yol boyu her cümlede üzerime saldırdın. Bağırdın, çağırdın, hakaretler ettin, sen hep böyleydin dedin. Sen mutsuzsun zaten dedin..(nedense). O gün tek kelime konuşamadık malum. Senin seminer çıkışında da sen bir sergiye gittin. karşılıklı konuşamadan bol fırçayla 2.gün de bitti. 3. gün Pazara gideceğini söyledin. Sen bisikletle ben arabayla seni takip edip gittik. Önce kısa bir  yemek yedik şükür. Sonra sen pazar alışverişini yaptın ve ayrıldık.

Açıkçası Amsterdam’dan sonra biraz içim soğudu sana karşı. Bu güne kadar sana direkt bir şey yapamamanın üzüntüsü vardı içimde. Sen benimle barışıp yurtdışında okumak istediğini söyleyince, sahte sahte “babacım, babacım” yapınca kanıp seni Amerika ve Kanada’ya yolladım okulları ve ortamı bir çek et diye. Beğenmedin. İlla Hollanda dedin. Hollanda dili (Dutch) çok güzel dedin. İtirazımı dikkate almayıp orada okula kaydoldun. Okulun, yemen içmeni evin, harçlığın, gittisi geldisi  sevgilinin dahil ve vize, uçak parası 140.000 Euro harcamam olmuş sana 2,5 senede. Helal olsun. Böylece sana ve annene nafaka olarak verdiğim yüzbinlerce doları direkt annen kendi çıkarı için kullanması nedeni ile hissetmediğin maddiyatı iliklerine kadar hissetmiş oldun. Benim de içim rahat etmiş oldu. Artık hiç bir şekilde sana karşı vicdani bir suçluluk duymuyorum. Annenin 77 bin dolarımı çaldığı gibi sen de son dakika 20.000 euro’mu… daha fazlasına dilim varmıyor ama el koydun. Hadi bakalım. Güle güle ye paramı. Ama yazık, dürüst olsan daha çok söğüşlerdin babanı. En son sen Hollanda’dan dönmeden damat olacak o kişi sana gitmek için bana yine vize ve uçak bileti için geldi.  Ben kızım evlenirken “mahcup olmasın diye eğer isterse düğününe de gelirim” diye düşünürken 15 gün sonra Türkiye’ye dönüp seni onlar seni benim (senin) evinden DEFOL! diye kovan adamdan seni istemişler. İnsan! utanır.  Ben de sosyal medyada senin nişanını görünce “Kızım nişanlanmış, hayırlı olsun” yazdım diye kayınvalide kayınpeder kıyametleri kopardı. “Silin onu lütfen Cem bey” diye. İyi de ben bu nişanı sosyal medyadan öğrendim, sosyal medyadan da tebrik ettim. O kadar.

Bundan sonra sen yoluna ben yoluma. Allah yolunu açık etsin.

Hoş geldin, güle güle, Elveda…