Erman Toroğlu ile gezi anıları -8-

Kalabalık bir grup Phuket’teyiz. Henüz ilk günümüz. Aldık havlularımızı indik plaja. Hocam ilk bulduğu direğe astı havlusunu ve attı kendisini bembeyaz kumların, palmiyelerin kavuştuğu cam göbeği renkli sulara. Ardından da biz. Muhabbet futbol olunca ayaklar yerden kesildi. Ancak dalga bizi derinden alıyor ve açığa atıyor. İlk hocam uyandı. Cem dedi çok açıldık. Döndüm baktım ki kıyıdan bayağı uzaklaşmışız. Hocama döndüm. Hoca sırt üstü yatmış. Hafif panik halindeyiz. Filmlerde görmüşüm. Hocam dedim sen merak etme ben seni kıyıya çekerim. Doladım kolumu boynuna, flika gibi çekeceğim hocayı kıyıya. Ama hoca flika milika değil tanker!. Bir metre kıyıya gidiyorsak 3 metre geri gidiyoruz. Hocam anladı benden bir cacık olmayacağını. “Ben sırtüstü dengede kalmaya çalışacağım. Fazla da hareket etmeyeceğim yoksa kramp girer. Sen dedi yavaş yavaş kıyıya yüz ve cankurtaranı çağır”.

O esnada gruptan bir kız arkadaş Erman Hocamın yanına geldi. Ben hocayı kıza “emanet” edip başladım kıyıya doğru yüzmeye. Sesimi cankurtarana duyurabileceğimi hissettiğim bir mesafeden bağırmaya çalıştım. Heelp! Heeeelp! Bir yandan da Hocamı işaret ediyorum cankurtarana ki yardıma koşsun. Cankurtaran kulağını tutuyor?

–    What?
–      Hey supanallah. Heelp ulan heelp. He will get drowned.
–      What?..
–      An…. Your Mother’s…

Çocuğuna sörf öğreten bir Fransız kaptı tahtasını, koştu hocanın yardımına. Gerçi o zamana kadar bizim gruptaki cengaver kız arkadaşımız hocanın ayaklarından iterek çoktan kıyıya kadar getirmiş. Puff. Ucuz yırttık. Ya hocama bişi olsaydı? Manşetleri düşündüm.

Yıldırım değil, Okyanus iş’ini bitirdi”. “Yıldırım çarptı ölmedi, Okyanus’da boğuldu” “Yıldırıma dik durdu, Okyanusa yenildi”