MOĞOLİSTAN
Sen-ben-o ? Nasılsın
Ulan = Kırmızı.
Bayan = Bereketli, Doğurgan, Zengin, Değerli
Hanım = Han’ım.
Hikaye şu; “CengizHan” kendisine bağlı Hanlara karısını tanıtırken. Merhaba Hanlarım, İşte bu da benim “Hanım” demiş… miş… Yerse.
Moğolca, Türkçe gibi Ural Altay ailesinden. Gramerde yok bir farkımız. Birçok ortak kelimelerimiz mevcut. Alfabe Ruslardan kalma; Kril.
Yazları sıcak ve kurak, Kışları soğuk ve yağışlı.
Okulda böyle öğrendik. Gobi çölünde bizzat yaşadık. Çöl, gündüz 35-40 gece 5-8 derece. Kışları -40’ları görüyorlar. Benim gibi hazırlıksız gidenler için o çölde konaklanılan kıldan yapılma “Ger” adı verilen Moğol çadırlarında geceler bitmiyor. Çölde, çadırlarda Tuvaletler dışarıda. Gece yarısı ihtiyaç halinde buz gibi çadırda giyinip, o karanlık gecelerde, ıslık çalan rüzgar ve sadece hayvan seslerinin duyulduğu bir ortamda dışarı çıkıp 50 metre ilerideki tuvaletin yönünü bulmaya çalışmak zul geliyor. Şeytana uymak içten değil…
Çölde dikkatimizi çekenler;
Gobi Çölü Dünyanın 2. büyük sıcak çölü. Bozkır ve kumullardan oluşuyor. Bu çölü 4×4 lerle 4 günde geçiyoruz, Dört gün boyunca da Moğol çadırlarından (Ger) oluşan Lodge’larda kalıyoruz. Çölde yol yok, bazı çadırlara güneş enerjisi ile elektrik sağlanıyor Ancak bu yeterli değil ve çoğu Lodge’larda elektrik de yok. Tabi internet de yok, telefon hiç çekmiyor.
Çöl, Özgür atlar diyarı. Burada Atlar sadece binek veya çekçek olarak değil eti ve sütü için de besleniyor. Çölde Çobanlar motosikletli. O kadar büyük arazide ne yaya, ne atlı olarak hayvanları gütme şansları yok. Çare Motorsiklet. Moğolistanın yüzölçümü Türkiye’den büyük, ancak nüfus Bakırköy’den az.
Tavuk yok, Sebze yok. Kışlar, -40’lar bunlara yaşam hakkı vermiyor. Ancak seracılık başlamış. Sebze yetiştiriyorlar. Aklımıza takılıyor, Tavuk da sera gibi kapalı alanda yetişemez mi? Madenler, Ruslardan kalma fabrikalar özelleştirilmiş. Çoğunu Almanlar almış. Türkiye ve Türkler Moğolistana girmek için biraz geç kalmışlar. Ancak Başbakanlığa bağlı Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı- TİKA – burada güzel işler yapıyor. Orhun anıtlarına giden yolları yapmış, camiler, okullar açmış. TİKA’yı Namibia, Senegal dahil birçok ülkede gözlemledim. Takdir etmemek, gurur duymamak mümkün değil.
Başkent UlanBatur yani Kızıl Şehir’de ülke nüfusunun yarısı yaşıyor. 1,4 milyon. İlk bakışta trafik ilgimizi çekiyor. Trafik, bizde ki gibi sağdan ilerliyor. Ama buna mukabil araçların yüzde doksanı sağdan direksiyon. Nedenini bilene rastlamadık. Şehirlerarası yollarda levha yok, gerçi ihtiyaç da yok. Çünkü kesişen yol yok, yaya geçidi yok, alt-üst geçit yok aa pardon, asfalt da yok! Sabah ve akşam saatlerinde trafik adım adım. Ne gariptir ki burada trafik sıkışıklığını medeniyet ölçüsü olarak görenler var. NewYork’da, Paris’te de böyle diyorlar. Özdeşleşiyorlar.
Moğolistan gezimizde, Bayanzag bölgesinde Dinozorların fosillerine rastlıyoruz. Onların yaşadıkları bölgelerde, dağlarda ayak izlerini, yumurtalarını, kemiklerini görmek heyecan veriyor. Yine Khongorin Els Sen Dunes bölgesinde akan Khongor kumulların zirvesine tırmanmak, kumlarda yüzercesine kaymak, koşmak, Yazın ortasında Buzullar barındıran Zuun Saikhan Ull dağlarındaki Yoliin Am Kanyonu’da dolaşmak ve nihayet yeşillikler arasında Trelj National Park’da bir gece geçirmek heyecan verici. Karakurum Yüzler Manastırı, yazılış tarihleri 8.yüzyıla dayanan 2.Göktürk krallığına ait Orhun ve Tonyukuk Anıtları ise dağarcıklarımıza kazınıyor.
Ülke 16 yüzyıla kadar Şaman ve Tengricilik inancında. Daha sonra bölgeye Budizm hakim oluyor. Ancak ülkede halen birçok Şaman geleneği mevcut. Gece Tırnak Kesmenin uğursuzluğu, At Nalının uğuru, Tahtaya vurmak, Çaput Bağlamak, çadırların ve birçok eşyanın sekizgen olması bunlardan bazıları. Her yerde çaput bağlanan Ovo’ları görmek mümkün. Buralarda taş taş üstüne konup büyük koniler oluşturuyorlar. Çaputları da bu taşlara bağlıyorlar. Yani, Taş al, Ovo’nun tepesine taşı koy, çaputu bağla, üç kere saat yönünde dön. Dileğin yerine gelsin.
Ülke hayvancılıkta bir numara, Dağları, Ovaları, Kırları doğal Kekik tarlası. Hayvanlar buralarda otlanıyorlar. Bu nedenle etler lezzetli. Özellikle koyun eti çok seviliyor. Tabi dinlendirilmişi. Taze etin tadı da farklı. Elektrik ve tabi Buzdolabı olmadığı için yazın etleri saklama şansları yok.
Bu nedenle çölde etler çok taze hatta kesilir kesilmez yeniyor. Bekletilmeden.dinlendirilmeden kesilen etler nedeni ile restoranlar ağır et kokusu içerisinde.
Çölde bir eve yani çadıra misafir olduk. Bu sayede bazı Moğol adetlerini öğrendik. Örneğin; Saygı duyulan misafire içki ikram ediliyor. Ancak önce ev sahibi içki tasından bir yudum alıyor daha sonra misafire uzatıyor. Misafir, ikram edilen içkiyi sağ elle almak zorundadır. Kase de elden ele dolaşır. İkrama bazen şarkı ile eşlik edilir. İkramlar genelde sütten yapılmış Selinerk veya Hark adı verilen içkilerdir.
Çölde Turisler için At ve Deve Safari etkinlikleri bulunuyor. Burada yaşayan Baktriyan Develeri çift hörgüçlü. 30 yıllık bel fıtığıma rağmen her iki safariye de katılıyorum. Özellikle At binmeyi çok severim. Ancak Deve çok kötü sarsıyor. Safarinin, yani çölün ortasında Deveden inip Lodge’a yürüyerek 2 saatte dönebiliyorum. Şükür, Kutup Ayısına da rastlamıyorum.
Moğolistan hakkında kısa bilgiler;
Başkent Ulanbatur, Resmi dil Moğolca, Parlamenter Cumhuriyet ile yönetiliyor, 1.561.115 km2 yüzölçümü var. Nüfus 2,820.000. Kişi başına gelirleri 9800 dolar. Denize kıyısı yoktur. Bu topraklar geçmişte Hunlar, Cücenler, Göktürkler tarafından yönetilmiş, Moğol İmparatorluğu ise 1206 yılında CengizHan tarafından kurulmuştur. 17.YY Qing Hanedanı altına girip 1911 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. 1924 Yılında Sovyetler Birliğinin politikasını takip eden Moğol Halk Cumhuriyeti kurulmuş 1990 yılında ki Demokratik devrim sonrası Serbest Piyasa Ekonomisine geçilip Çok Partili siztem kabul edilmiştir.
Resimler için;