LGS VE ÖTESİ
Bu sene oğlum LGS’ye girdi, birkaç sene önce de kızım. Tavsiyelerim hariç, her ikisinin bir gün olsun seçimlerine karışmadım. Ne yediklerine, içtiklerine, ne giydiklerine, ne uyku saatlerine ne de derslerine. Her ikisinin de anneleri onları mükemmel bir şekilde yetiştirdiler. Ancak konu LGS yani okul seçimi olunca, “müsadenizle” dedim ve olaya müdahil oldum.
Neden mi? Çünkü bu seçim karamela şekeri ile nane şekeri arasında bir seçimmiş gibi çocuğa bırakılacak kadar hafif bir seçim değil. Bu seçim dil bilmeyen, dünyayı bilmeyen, ufku az olan, ticareti bilmeyen, dünyaya entegre olmayan kişilere bırakılacak kadar küçümsenecek ya da hava atılacak bir seçim değil. Bu seçim asla geri dönüşü olmayan bir yola girilen seçim.
Oğlum her iki sınavda tek yanlışla geçtiği LGS sonucunda istediği okula girebiliyordu. Ancak ben hariç çevresindeki hemen herkes onun başta RRRRROBERRRT, ÜSKÜDAR AMERİKANNN gibi “havalı” liselere girmesi için çok baskı yaptılar. Elbette Kurs en çok ısrar eden oldu, sonra da okul hocaları. Ve hatta bana hissettirmek istemeseler de yakın eş-dost ve akrabaları. Çünkü Kurs, Okul öğrencisini RROOOOBERRRT’e sokup prim yapacaktı. Bu sayede seneye daha çok müşteri! toplayacaktı. Akrabalar da oğlumuz, yeğenimiz RRROOOBERRRT’e, AMERİKAN’a girdi diye ağızları dolu dolu övüneceklerdi.
Ben, oğlum için hangisi olursa olsun, mutlaka Fransız lisesi olsun istedim. Oğlum Frankofon olsun istedim. Neden mi?
Önce neden diğer liseleri istemediğimi belirterek başlayayım;.
Almanca eğitim gören Liseler: Delirmedim. Almanya, Avusturya, İsviçre’de 5 milyon ana dili Almanca olan Türk ile rekabet edeceklerini mi sanıyorlar bu okul mezunları? Almanya’da doğmuş, Alman vatandaşı olmuş çocukların önüne geçebileceğin hayalini mi kuracaklar? O halde ben de onlara bu ihtimalin milyonda 1 olduğunu söyleyeyim… Kusura bakmasınlar. Ben maalesef Almanca öğrendim. Hala da bildiğim diller içerisinde istemeye istemeye konuştuğum dildir. Hele Almanlarla ticarette ve tartışmada bu dili hiç kullanmam. Alman, elbette diline daha hakim olduğu için seni ezer, hakir görür. Bu nedenle onlarla ingilizce konuşur ingilizce yazışırım.
İngilizce eğitim gören Liseler: Bugün dünyada İnglizce bilmeyene zaten ekmek yok. Çocuklar da ilkokuldan başlayarak zoraki İngilizce öğreniyorlar. Bilgisayarlar, %90’nı ingilizce olan Sinema ve TV filmleri de buna katkıda bulunuyorlar. Turizm memleketi ülkemizde sokakta İngilizce Pratik yapmak da mümkün. Kısaca zaten herkesin öğrenmesi “Allahın emri” olan bu dil için çocuğuma vakit kaybettiremem, başka bir dili öğrenmesi için engel olamam. Çünkü Dil, ne kadar genç yaşta öğrenilirse o kadar kolay öğreniliyor. Daha iyi ingilizce mi? Çalışsın, pratik yapsın, kitap okusun, film, video seyretsin, turistlerle muhatap olsun…
İtalyan Lisesi; Makul bir istek. Hayatını idame ettirir. Ama bir tek İtalya ile sınırlı kalır. Dön dolaş İtalya…
Yukarıdaki okulların hepsi Fransız lisesinden daha zor, daha iyi eğitim veriyor olabilir mi? Evet olabilir. Ama ben oğlumu akademisyen yetiştirmeyeceğim ki. Hayata, dünyaya, geleceğe yönelik, kendi işini kurmasına, dünyaya entegre olmasına ışık tutan, mutlu, huzurlu, dünyayı tanıyacağı, göreceği bol kazançlı bir gelecek için okutmak istiyorum. Baba nasihatı hep aklımda; Kendi işini kurmayan saatini kurar. Şükür toplantılarım hariç hayatımda saat kurmadım.
Fransız Liseleri; Sadece 80 milyonluk Fransa’ya değil, Belçika ve Afrika’nın hemen hepsine hitap etme şansına sahipler. Bir koca kıta ellerinin altında olacak. Bunun dışında Kanada, Güney Amerika’da birkaç ülke ve Fransa’nın sömürgesi onlarca Ada ülkesi, Guyanalar, Polinezyalar da bu gruba dahil olacak.
İspanyolca, İtalyanca ve Portekizce bilenlerin aynı aileden gelen Fransızca öğrenmesi zor ama Fransızca bilenin (yerinde) İspanyolca öğrenmesi sadece 3 ay. 3 ay da İtalyanca ve Portekizce. Liseyi bitiren bir gencin 5 dil ile liseden mezun olması içten bile değil. İşte dünya daha 18’inde elinde.
Not: Bunları 4 dilden bakanlık kokartlı, 6 dil bilen, Yurtdışında 15 sene yaşamış, master, doktora çalışması yapmış, 198 ülke gezmiş, 100’ü aşkın ülke ile ticaret hayatı bulunan bir adam söylüyor.
Senelerdir turizm yaparım. Bu sayede dünyanın her yerinde fuarlara tur yapar ve ben de katılırım. Gözlemleyenler bilir, Frankofonlar yani Fransızca konuşanlar hep bir ayrıcalıklıdır. Ayrı masalarda oturur ve Masonlar misali birbirleri ile alış veriş yaparlar. Senelerce İtalya veya diğer ülkelerden turist getirdim. Fuarda adamlarla el sıkıştım. Buna rağmen %5 fazla ödeyerek turistlerini Türkiye’de bir Frankofondan geçirip bana verdiler. Böylece güvenilir bir partnere de işlerini takip ettirmiş oldular. Tüm sektörlerde de bu böyledir. Oyuncak ithalatı yaparken de adamlar (Frankofonlar) Türkiye temsilcilerini mutlaka Frankofonlardan seçiyorlardı. Frankofonlar, Mal alacaklarsa da araya bir Frankofon koyuyorlardı.
Gelelim oğlumun kazandığı Sainth-Joseph Lisesine. Diğer Fransız liselerinden farklı olarak 82 ülkede 1800 okulu, 60.000 eğitimcisi ve 785.127 öğrencisi vardır. Liseler ve mezunları birbirleri ile fiziki bağ içerisindedirler. Yarın dünyaya kalem, tekstil, mobilya satmaya kalksanız sizi 80 ülkenin ticari temsilcileri hatta Cumhurbaşkanı ile muhatap edebilecek alt yapınız, çevreniz hazırdır.