Erman Toroğlu ile gezi anıları -3-
Restoran, yemek, içmek denince bizim grupta bu işlere hocam bakar. Nerede ne yenir, nasıl yenir, nasıl pişirilir hocanın işi. Püf noktası ise; Gezdiğimiz şehirde önce zengin esnaf mahallesine gidilir. yani şık butiklerin, kuyumcuların olduğu semte. Sonra hafif göbekli, yemesi içmesi yerinde olduğu anlaşılan bir-iki esnafa sorulur nerede ne yenir içilir diye. Restoranlar bölgesine gelince de, hangi restoran kalabalıksa hatta hangisinde çok sıra varsa ısrarla o restorana gidilir. Dünyanın her yerinde, her seferinde yörenin en iyi, en lezzetli restoranlarını bu taktik ile bulduk. Ancak bir yer hariç. “Sicilya”.
Anlatayım; Bir yılbaşını geçirmek için Sicilya’dayız. Sicilya enteresan bir “ülke”. Ülke diyorum çünkü Sicilyalılar kendilerini ayrı bir ülke addederler. Hatta başka şehirlerden gelen İtalyanlara şöyle sorarlar; Siz İtalya’dan mı geldiniz?
Sicilya ufak bir yer ama biz yine de bir araba kiraladık. 3 kafadar sahil kasabalarını dolaşa dolaşa geziyoruz. Acıktık. Hocanın taktiği ile restoranlar bölgesini turladık. Diğer restoranlarda 5-10 kişi var ancak bir restoran ana baba günü. Tabi hoca atladı. Burada yiyoruz arkadaşlar!. İndim aşağıya. Yer durumunu sordum. Garson kadın tek kişilik bile yer olmadığını söyledi. Hocam ise ısrarla, söyle ona bekleriz dedi. Kadın bunun bir faydası olmayacağını, iki saatten önce masaların boşalmayacağını belirtti.
Atladık gerisin geriye arabamıza, kös kös devam ettik turlamaya. O köy senin, bu kasaba benim oldu mu saat 14:00. Hocayı hiç bir restoran kesmiyor. Aklı diğer restoranda kaldı. Tamam dedim hocam. Dönelim. N’apalım. Bekleriz artık. Döndük ama restoran yine ana baba günü. Kadına gittim. Ya hanımefendi, biz 3 kişiyiz. Sen bizi şööle köşe möşe bir yerlere sıkıştır. Kadın; dışarıya bir masa attım. Bir masa da size atmamı ister misiniz? Aaa neden olmasın. dedi ki fix menü ama. Fiyat kişi başı 30 euro. Ona da Ok dedik. Yaptık ödemeyi, oturduk dışarı. Yemekler gelmeye başladı. Parayı verdik ya peşin peşin, ben ve turizmci arkadaşım ne gelirse süpürüyoruz Allah verdi demeden. Ancak hocamın yüzünden düşen bin parça.
– N’ooldu hocam. Beğenmedin mi?
– Yanılmışım. Bu İtalyanların damak tadı bize yakındır diye biliyordum ama demek ki Sicilya’da böyle değilmiş.
– Hocam takma kafana. Beğendiğini ye beğenmediğini bırak. Fiks menü bu, yapacak bişi yok!
Hem yanılmanın, hem aç kalmanın, hem de boşu boşuna vakit kaybının verdiği moral bozukluğu ile ekmeğe abanırken içeriden bir uğultu koptu. Herkes ayağa kalktı. Yan masadakiler dahil. Eller kavuşturuldu, kafalar öne eğildi. İçeriden ve yan masadan “amen” sesleri duyuldu. Hocam dedim “sen de kalk”. Kalktık. Pozisyonumuzu aldık. Baki sordu.
– N’oluyo ya?… Biz niye kalktık?.
– Baki kalk, saygıdan bu, adettendir.
– Ne adeti?. Benim bildiğim yemek duası önce yapılır.
– Baki sus. Cenazeye saygı.
– Cenaze yemeği mi bu. Hass…
Hoca rahatladı. Ama gülsün mü, kızsın mı anlaşılmayan gözlerle bakarak şöyle dedi.
“Hadi arkadaşlar toparlanın, yemeğe gidiyoruz”